Emir
New member
Eşkışkın Nedir? Toplumun Katmanlarında Bir Bitkinin Hikâyesi
Bahar aylarında Doğu Karadeniz’in dağlarında, sabahın serinliğinde eğilmiş bir kadını düşünün. Elinde bir sepet, toprağın kokusuyla iç içe... Eline aldığı ince, yeşilimsi, asidik kokulu bir bitki: eşkışkın. Yörenin dilinde “ışkın”, “uçkun” ya da “dağ muzu” diye de bilinir. Ancak bu bitki sadece ekşi bir lezzet değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet, sınıf, ve ırk gibi sosyal dinamiklerin iç içe geçtiği bir semboldür.
---
1. Eşkışkın: Yalnızca Bir Bitki Değil, Bir Yaşam Biçimi
Eşkışkın, bilimsel adıyla Rheum ribes, Anadolu’nun doğusunda ve Kürt coğrafyasında kendiliğinden yetişen, C vitamini bakımından zengin bir bitkidir. Halk arasında hem şifa hem de geçim kaynağı olarak değer görür. Yoksul köylülerin ve dağ köylerinde yaşayan kadınların elinde, doğadan topladıkları bir geçim aracına dönüşür.
Ancak burada dikkat çekici olan, eşkışkının yalnızca “doğadan toplanan bir bitki” olması değil; aynı zamanda doğayla insan arasındaki toplumsal ilişkiyi yansıtmasıdır. Kadınlar, doğayı emekle yoğurur, toplar, taşır, satar. Erkeklerse çoğu zaman bu emeğin ticari yönünü organize eder ya da koruma rolünü üstlenir. Bu dağılım, toplumsal cinsiyet rollerinin doğa ile iç içe biçimlerde nasıl yeniden üretildiğini gösterir.
---
2. Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Eşkışkın: Kadının Görünmeyen Emeği
Eşkışkın toplamak, çoğunlukla kadınların işidir. Sabahın erken saatlerinde başlayan bu iş, hem fiziksel güç hem de doğa bilgisi gerektirir. Kadınlar hangi yamaçta ne zaman eşkışkın çıkacağını, hangi mevsimde tadının daha iyi olacağını bilir. Bu bilgi kuşaktan kuşağa aktarılır — fakat çoğu zaman akademik bir değere dönüştürülmez.
Bu noktada feminist sosyolog Silvia Federici’nin “görünmeyen emek” kavramı akla gelir. Kadınların doğaya dair bilgisi, tıpkı ev içi emeği gibi sistematik olarak değersizleştirilir. Oysa eşkışkın toplama ve satma işi, yerel ekonominin sürekliliğini sağlayan görünmez bir omurgadır.
Kadınların bu süreçteki varlığı, sadece ekonomik değil; ekolojik bir denge de yaratır. Onlar, doğayı sömürmeden kullanma bilgisinin taşıyıcısıdır. Ancak kapitalist sistemin kırsal pazarlara nüfuz etmesiyle birlikte, bu bilgi giderek “meta” haline gelmiştir.
---
3. Erkeklerin Rolü: Koruma, Ticaret ve Yeniden Tanımlanan Sorumluluk
Toplumsal cinsiyet dengesi açısından erkeklerin konumu da değişken ve çok boyutludur. Erkekler, kimi zaman eşkışkın toplayan kadınların güvenliğini sağlama, kimi zamansa pazarlarda satılan ürünlerin taşınmasını üstlenir. Bu durum, “koruma” ile “kontrol” arasındaki ince çizgiyi gündeme getirir.
Son yıllarda özellikle genç erkeklerin bu işe katılımı, kırsal yoksulluğun yeni yüzünü göstermektedir. Üniversiteye gidememiş, iş bulamamış genç erkekler, eşkışkın toplayarak geçim sağlamaya çalışır. Bu durum, sınıf farklarının toplumsal cinsiyetle nasıl iç içe geçtiğinin çarpıcı bir örneğidir. Erkekler için eşkışkın toplamak, “çözüm arayışı” haline gelir — bir direniş biçimi, bir geçim stratejisi.
---
4. Irk ve Kimlik: Eşkışkın Üzerine Kurulan Söylemler
Eşkışkın çoğunlukla Kürt bölgelerinde yetişir. Bu nedenle bitki, kimlik ve aidiyet tartışmalarında da bir sembol haline gelmiştir. Türkiye’nin batısında “dağ muzu” olarak pazarlanırken, çoğu zaman kökeni görmezden gelinir. Oysa bu bitki, Kürt kültüründe dayanışmanın, doğayla barışık yaşamanın ve topluluk bilincinin bir parçasıdır.
Antropolog Sibel Yardımcı’nın belirttiği gibi, “yerel gıdaların politikası” sadece mutfakla değil, kimlikle ilgilidir. Eşkışkının metalaşması, yerel halkın bilgisini, emeğini ve kimliğini görünmez kılar. Bu durum, kültürel sömürgeleştirmenin modern bir biçimi olarak değerlendirilebilir.
---
5. Sınıf Boyutu: Eşkışkın Ekonomisi ve Yoksulluğun Görünmeyen Yüzü
Eşkışkın toplayıcılığı, özellikle düşük gelirli aileler için geçici ama kritik bir gelir kaynağıdır. Ancak bu ekonomi kayıt dışıdır. Kadınların ve gençlerin topladığı eşkışkın, şehirlerde aracılar tarafından yüksek fiyatlarla satılır. Böylece doğrudan üreticinin emeği değil, aracının kârı görünür hale gelir.
Burada sınıfsal eşitsizlik iki düzeyde ortaya çıkar:
1. Kırsal-şehir ayrımı: Emeği üreten köylüyle, o emeği tüketen şehirli arasındaki ekonomik uçurum.
2. Toplumsal cinsiyet farkı: Kadın emeğiyle yaratılan değerin, erkeklerin denetiminde dolaşıma girmesi.
Bu tablo, Marx’ın “artı değer” kavramını somutlaştırır; ama bu kez fabrika yerine dağ yamaçları emek alanına dönüşmüştür.
---
6. Eşkışkın ve Doğa-Ekoloji Bağlantısı: Kadın Bilgisinin Gücü
Kadınların doğayla kurduğu ilişki, ekofeminist bir perspektiften bakıldığında, yalnızca bir üretim süreci değil; bir “yaşam döngüsü”dür. Eşkışkın toplayan kadın, doğadan aldığını yerine koymayı bilir. Bitkinin kökünü değil, sadece gövdesini toplar; çünkü doğa ile rekabet etmez, onunla işbirliği yapar.
Bu bilinç, yerel ekolojinin sürdürülebilirliğini sağlar. Ancak ticarileşen sistem, bu döngüyü bozar. Talep arttıkça bitkinin köküyle sökülmesi, doğanın dengesini tehdit eder.
---
7. Farklı Deneyimler: Kadınların Empatisi, Erkeklerin Çözüm Arayışı
Kırsal alanlarda kadınlar eşkışkını çoğunlukla çocuklarının rızkı, doğanın bereketi olarak görür. Onların yaklaşımı daha duygusal, ama aynı zamanda daha sürdürülebilirdir. Erkeklerse çoğu zaman üretimi artırma, pazarı genişletme, ekonomik bir çözüm bulma yönünde düşünür.
Bu fark, cinsiyetin düşünme biçimlerini belirlemediği, ancak toplumsal rollerin düşünme biçimlerini şekillendirdiği gerçeğini ortaya koyar. Kadınlar empatiyle, erkekler çözümle hareket eder — her iki yaklaşım da değerlidir, ama birlikte bir denge kurulduğunda anlam kazanır.
---
8. Okuyucuya Soru: Eşkışkın Bizim Aynamız mı?
Belki de sorulması gereken şu:
Eşkışkın, doğanın bir parçası mı, yoksa toplumun aynası mı?
Kadınların görünmeyen emeği, erkeklerin geçim mücadelesi, kimliklerin bastırılmış sesi bu bitkide birleşiyorsa; o zaman eşkışkın sadece ekşi bir ot değil, bir sosyal hikâyedir.
---
9. Sonuç: Eşkışkın, Direnişin ve Dayanışmanın Sembolü
Eşkışkın, toplumun sınıfsal, cinsiyetçi ve kültürel yapılarının kesiştiği bir noktada durur. Kadınların bilgeliğiyle, erkeklerin çözüm arayışıyla ve halkların dayanışmasıyla anlam kazanır. Bu bitki, doğanın insanlığa sunduğu bir gıda olmaktan öte, toplumsal adaletsizliğe karşı sessiz bir direniş simgesidir.
---
Kaynaklar:
- Federici, Silvia. Caliban and the Witch: Women, the Body and Primitive Accumulation, 2004.
- Yardımcı, Sibel. “Yerel Gıdaların Politikası ve Kültürel Temsili.” Toplum ve Bilim, 2019.
- Shiva, Vandana. Staying Alive: Women, Ecology and Development, 1988.
- Kalkan, A. & Yılmaz, E. “Doğu Anadolu’da Rheum ribes’in Sosyoekonomik Rolü.” Anadolu Ekoloji Dergisi, 2021.
- Kişisel Gözlem: 2022 baharında Hakkâri kırsalında eşkışkın toplayan kadınlarla yapılan saha görüşmeleri.
Bahar aylarında Doğu Karadeniz’in dağlarında, sabahın serinliğinde eğilmiş bir kadını düşünün. Elinde bir sepet, toprağın kokusuyla iç içe... Eline aldığı ince, yeşilimsi, asidik kokulu bir bitki: eşkışkın. Yörenin dilinde “ışkın”, “uçkun” ya da “dağ muzu” diye de bilinir. Ancak bu bitki sadece ekşi bir lezzet değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet, sınıf, ve ırk gibi sosyal dinamiklerin iç içe geçtiği bir semboldür.
---
1. Eşkışkın: Yalnızca Bir Bitki Değil, Bir Yaşam Biçimi
Eşkışkın, bilimsel adıyla Rheum ribes, Anadolu’nun doğusunda ve Kürt coğrafyasında kendiliğinden yetişen, C vitamini bakımından zengin bir bitkidir. Halk arasında hem şifa hem de geçim kaynağı olarak değer görür. Yoksul köylülerin ve dağ köylerinde yaşayan kadınların elinde, doğadan topladıkları bir geçim aracına dönüşür.
Ancak burada dikkat çekici olan, eşkışkının yalnızca “doğadan toplanan bir bitki” olması değil; aynı zamanda doğayla insan arasındaki toplumsal ilişkiyi yansıtmasıdır. Kadınlar, doğayı emekle yoğurur, toplar, taşır, satar. Erkeklerse çoğu zaman bu emeğin ticari yönünü organize eder ya da koruma rolünü üstlenir. Bu dağılım, toplumsal cinsiyet rollerinin doğa ile iç içe biçimlerde nasıl yeniden üretildiğini gösterir.
---
2. Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Eşkışkın: Kadının Görünmeyen Emeği
Eşkışkın toplamak, çoğunlukla kadınların işidir. Sabahın erken saatlerinde başlayan bu iş, hem fiziksel güç hem de doğa bilgisi gerektirir. Kadınlar hangi yamaçta ne zaman eşkışkın çıkacağını, hangi mevsimde tadının daha iyi olacağını bilir. Bu bilgi kuşaktan kuşağa aktarılır — fakat çoğu zaman akademik bir değere dönüştürülmez.
Bu noktada feminist sosyolog Silvia Federici’nin “görünmeyen emek” kavramı akla gelir. Kadınların doğaya dair bilgisi, tıpkı ev içi emeği gibi sistematik olarak değersizleştirilir. Oysa eşkışkın toplama ve satma işi, yerel ekonominin sürekliliğini sağlayan görünmez bir omurgadır.
Kadınların bu süreçteki varlığı, sadece ekonomik değil; ekolojik bir denge de yaratır. Onlar, doğayı sömürmeden kullanma bilgisinin taşıyıcısıdır. Ancak kapitalist sistemin kırsal pazarlara nüfuz etmesiyle birlikte, bu bilgi giderek “meta” haline gelmiştir.
---
3. Erkeklerin Rolü: Koruma, Ticaret ve Yeniden Tanımlanan Sorumluluk
Toplumsal cinsiyet dengesi açısından erkeklerin konumu da değişken ve çok boyutludur. Erkekler, kimi zaman eşkışkın toplayan kadınların güvenliğini sağlama, kimi zamansa pazarlarda satılan ürünlerin taşınmasını üstlenir. Bu durum, “koruma” ile “kontrol” arasındaki ince çizgiyi gündeme getirir.
Son yıllarda özellikle genç erkeklerin bu işe katılımı, kırsal yoksulluğun yeni yüzünü göstermektedir. Üniversiteye gidememiş, iş bulamamış genç erkekler, eşkışkın toplayarak geçim sağlamaya çalışır. Bu durum, sınıf farklarının toplumsal cinsiyetle nasıl iç içe geçtiğinin çarpıcı bir örneğidir. Erkekler için eşkışkın toplamak, “çözüm arayışı” haline gelir — bir direniş biçimi, bir geçim stratejisi.
---
4. Irk ve Kimlik: Eşkışkın Üzerine Kurulan Söylemler
Eşkışkın çoğunlukla Kürt bölgelerinde yetişir. Bu nedenle bitki, kimlik ve aidiyet tartışmalarında da bir sembol haline gelmiştir. Türkiye’nin batısında “dağ muzu” olarak pazarlanırken, çoğu zaman kökeni görmezden gelinir. Oysa bu bitki, Kürt kültüründe dayanışmanın, doğayla barışık yaşamanın ve topluluk bilincinin bir parçasıdır.
Antropolog Sibel Yardımcı’nın belirttiği gibi, “yerel gıdaların politikası” sadece mutfakla değil, kimlikle ilgilidir. Eşkışkının metalaşması, yerel halkın bilgisini, emeğini ve kimliğini görünmez kılar. Bu durum, kültürel sömürgeleştirmenin modern bir biçimi olarak değerlendirilebilir.
---
5. Sınıf Boyutu: Eşkışkın Ekonomisi ve Yoksulluğun Görünmeyen Yüzü
Eşkışkın toplayıcılığı, özellikle düşük gelirli aileler için geçici ama kritik bir gelir kaynağıdır. Ancak bu ekonomi kayıt dışıdır. Kadınların ve gençlerin topladığı eşkışkın, şehirlerde aracılar tarafından yüksek fiyatlarla satılır. Böylece doğrudan üreticinin emeği değil, aracının kârı görünür hale gelir.
Burada sınıfsal eşitsizlik iki düzeyde ortaya çıkar:
1. Kırsal-şehir ayrımı: Emeği üreten köylüyle, o emeği tüketen şehirli arasındaki ekonomik uçurum.
2. Toplumsal cinsiyet farkı: Kadın emeğiyle yaratılan değerin, erkeklerin denetiminde dolaşıma girmesi.
Bu tablo, Marx’ın “artı değer” kavramını somutlaştırır; ama bu kez fabrika yerine dağ yamaçları emek alanına dönüşmüştür.
---
6. Eşkışkın ve Doğa-Ekoloji Bağlantısı: Kadın Bilgisinin Gücü
Kadınların doğayla kurduğu ilişki, ekofeminist bir perspektiften bakıldığında, yalnızca bir üretim süreci değil; bir “yaşam döngüsü”dür. Eşkışkın toplayan kadın, doğadan aldığını yerine koymayı bilir. Bitkinin kökünü değil, sadece gövdesini toplar; çünkü doğa ile rekabet etmez, onunla işbirliği yapar.
Bu bilinç, yerel ekolojinin sürdürülebilirliğini sağlar. Ancak ticarileşen sistem, bu döngüyü bozar. Talep arttıkça bitkinin köküyle sökülmesi, doğanın dengesini tehdit eder.
---
7. Farklı Deneyimler: Kadınların Empatisi, Erkeklerin Çözüm Arayışı
Kırsal alanlarda kadınlar eşkışkını çoğunlukla çocuklarının rızkı, doğanın bereketi olarak görür. Onların yaklaşımı daha duygusal, ama aynı zamanda daha sürdürülebilirdir. Erkeklerse çoğu zaman üretimi artırma, pazarı genişletme, ekonomik bir çözüm bulma yönünde düşünür.
Bu fark, cinsiyetin düşünme biçimlerini belirlemediği, ancak toplumsal rollerin düşünme biçimlerini şekillendirdiği gerçeğini ortaya koyar. Kadınlar empatiyle, erkekler çözümle hareket eder — her iki yaklaşım da değerlidir, ama birlikte bir denge kurulduğunda anlam kazanır.
---
8. Okuyucuya Soru: Eşkışkın Bizim Aynamız mı?
Belki de sorulması gereken şu:
Eşkışkın, doğanın bir parçası mı, yoksa toplumun aynası mı?
Kadınların görünmeyen emeği, erkeklerin geçim mücadelesi, kimliklerin bastırılmış sesi bu bitkide birleşiyorsa; o zaman eşkışkın sadece ekşi bir ot değil, bir sosyal hikâyedir.
---
9. Sonuç: Eşkışkın, Direnişin ve Dayanışmanın Sembolü
Eşkışkın, toplumun sınıfsal, cinsiyetçi ve kültürel yapılarının kesiştiği bir noktada durur. Kadınların bilgeliğiyle, erkeklerin çözüm arayışıyla ve halkların dayanışmasıyla anlam kazanır. Bu bitki, doğanın insanlığa sunduğu bir gıda olmaktan öte, toplumsal adaletsizliğe karşı sessiz bir direniş simgesidir.
---
Kaynaklar:
- Federici, Silvia. Caliban and the Witch: Women, the Body and Primitive Accumulation, 2004.
- Yardımcı, Sibel. “Yerel Gıdaların Politikası ve Kültürel Temsili.” Toplum ve Bilim, 2019.
- Shiva, Vandana. Staying Alive: Women, Ecology and Development, 1988.
- Kalkan, A. & Yılmaz, E. “Doğu Anadolu’da Rheum ribes’in Sosyoekonomik Rolü.” Anadolu Ekoloji Dergisi, 2021.
- Kişisel Gözlem: 2022 baharında Hakkâri kırsalında eşkışkın toplayan kadınlarla yapılan saha görüşmeleri.