Bir Kâse Muhallebinin Ardındaki Hikâye: Kaloriden Öte Bir Yolculuk
Bir akşamüstüydü. İstanbul’un serin rüzgârı açık mutfak penceresinden içeri süzülürken, Esra elindeki tencereye bakıyordu. Süt kaynamak üzereydi. Tam o sırada eşi Kerem salondan seslendi:
— “Ne yapıyorsun hayatım? Bu saatte tatlı mı?”
Esra gülümsedi. “Sadece biraz muhallebi. Bugün içim öyle istedi,” dedi.
O sırada, bir kâse muhallebi yüzünden başlayan bu küçük diyalog, forumlarda günlerce konuşulacak bir tartışmanın kıvılcımını ateşleyecekti: “Muhallebi kaç kalori?” Ama mesele, aslında sadece kalori değildi.
---
Tatlının Hafızası: Osmanlı Sarayından Bugüne
Kerem, interneti karıştırırken sesli okudu: “Bir porsiyon sade muhallebi yaklaşık 150 kaloriymiş. Ama vanilyalı ya da kakaolu olursa 200’e kadar çıkıyormuş.”
Esra bir kaşık aldı, muhallebinin kıvamına baktı. “Biliyor musun, bu sadece süt, un, şeker değil. Bizim çocukluğumuzun kokusu bu. Anneannem, savaş sonrası yıllarda bile süt buldu mu muhallebi yapardı.”
Kerem kaşlarını kaldırdı. “Yani kalori değil de hatıra diyorsun?”
“Belki de hafızanın kalorisi daha ağırdır,” dedi Esra gülümseyerek.
Muhallebi, Osmanlı mutfağının en sade ama en derin tatlılarından biriydi. Saray aşçıları onu “sütlü helva” diye anarken, halk sofralarında bereketin simgesiydi. O yıllarda kalori değil, “rızkın bereketi” konuşulurdu. Yani bir kâse muhallebi sadece doyurmaz, aynı zamanda bir hikâyeyi taşırdı: sütü sağan köylüyü, unu öğüten değirmenciyi, ateşi yakan kadını…
---
Erkeklerin Hesabı, Kadınların Hatırası
Kerem, telefonundaki beslenme uygulamasına muhallebiyi kaydediyordu.
— “150 kalori, 3 gram protein, 25 gram karbonhidrat. Gayet dengeli.”
Esra güldü. “Senin için her şey bir tablo, bir plan. Benim içinse bir his.”
Aralarındaki fark, aslında toplumun yüzyıllardır süregelen iki bakış açısının minik bir yansımasıydı. Erkekler stratejik düşünür, çözüm arardı. Kadınlarsa ilişkisel bir dille anlam kurardı. Fakat o akşam ikisi de aynı tencerede buluşmuştu: biri rakamlarla, diğeri duygularla.
Sofraya oturduklarında Kerem kaşığı eline aldı.
— “Belki de kalori hesabı yapmadan yaşamak gerek bazen,” dedi.
Esra, “Belki de sadece dengede olmak yeterlidir,” diye karşılık verdi.
---
Bir Forumda Başlayan Diyalog
O gece Esra, bu anı paylaşmak için bir yemek forumuna girdi. Başlığını şöyle attı:
> “Bir kâse muhallebi kaç kalori eder? Yoksa kaç anı saklar?”
Yorumlar kısa sürede yağmaya başladı:
Mert1986: “Ben fitness yapıyorum, ama annemin muhallebisini reddedemem. Belki bazen kaloriden çok huzur lazım.”
Zehra_K: “Benim babaannem hastalandığında tek yiyebildiği şey muhallebi olmuştu. O yüzden bana çocukluğumu hatırlatıyor.”
NutriSelin (diyetisyen): “Tatlılar kaloriyle ölçülmez sadece. Muhallebi sütle yapıldığı için kalsiyum açısından da değerlidir. Abartılmadığı sürece sağlıklı bir seçenek sayılır.”
Esra o an fark etti: aslında bu başlık bir kalori tartışması değil, ortak bir hafıza paylaşımıydı. İnsanlar muhallebide kendi hikâyelerini buluyordu.
---
Toplumsal Açıdan: Tatlı, Suçluluk ve Denge
Günümüz toplumunda yiyecekler çoğu zaman ahlaki birer yargıya dönüşüyor. “Tatlı yedin, demek ki iradesizsin.” Oysa tarih boyunca tatlı, özellikle sütlü tatlılar, paylaşmanın ve huzurun sembolüydü.
Kadınlar yüzyıllar boyunca mutfağın hafızasını taşırken, erkekler o hafızayı düzenin parçası hâline getirmişti. Bu, bir çatışma değil; bir tamamlayıcılıktı. Esra ve Kerem’in muhallebisi, bu iki dünyanın birleşimiydi.
Bir yanda hesap, diğer yanda hissiyat.
Bir yanda kalori, diğer yanda kültür.
---
Bir Kaşıkta Zaman Yolculuğu
Ertesi sabah, Kerem işe gitmeden önce dolaptan kalan muhallebiyi aldı.
“Biliyor musun,” dedi, “bugün toplantıda stresli olursam, bu akşam bir kâse daha yeriz.”
Esra kahkahasını tutamadı. “O zaman stresin kalorisi muhallebiyle dengelenmiş olur.”
O an düşündü: belki de hayat, sadece dengeyi koruma sanatıdır. Kaloriler, duygular, anılar… Hepsi bir bütünü oluşturur.
Ve forumdaki son yorum, o gece başlığı özetliyordu:
> “Bir kâse muhallebi 150 kalori eder, ama kalbe dokunursa bin anıya bedeldir.”
---
Son Söz: Tatlıyı Ölçmek Değil, Hissetmek
Muhallebinin kalorisi ölçülebilir; ama bir tatlının ruhu, sayıların ötesindedir.
Bugün dijital diyet listelerinde belki bir sütlü tatlı kalori hanesine yazılıyor. Oysa tarih, kültür ve insan hikâyeleri bize başka bir şey söylüyor: Denge, sadece beslenmede değil, ilişkilerde de esastır.
Bir erkek çözüm ararken, bir kadın duygusal bağ kurarken, ikisi de aslında aynı gerçeğe hizmet eder: yaşamın tadını bulmak.
Belki de asıl soru şudur:
> “Bir tatlının kalorisi mi önemlidir, yoksa bir sofranın etrafında paylaşılan hikâye mi?”
Cevabı herkes kendi kaşığında bulur.
Bir akşamüstüydü. İstanbul’un serin rüzgârı açık mutfak penceresinden içeri süzülürken, Esra elindeki tencereye bakıyordu. Süt kaynamak üzereydi. Tam o sırada eşi Kerem salondan seslendi:
— “Ne yapıyorsun hayatım? Bu saatte tatlı mı?”
Esra gülümsedi. “Sadece biraz muhallebi. Bugün içim öyle istedi,” dedi.
O sırada, bir kâse muhallebi yüzünden başlayan bu küçük diyalog, forumlarda günlerce konuşulacak bir tartışmanın kıvılcımını ateşleyecekti: “Muhallebi kaç kalori?” Ama mesele, aslında sadece kalori değildi.
---
Tatlının Hafızası: Osmanlı Sarayından Bugüne
Kerem, interneti karıştırırken sesli okudu: “Bir porsiyon sade muhallebi yaklaşık 150 kaloriymiş. Ama vanilyalı ya da kakaolu olursa 200’e kadar çıkıyormuş.”
Esra bir kaşık aldı, muhallebinin kıvamına baktı. “Biliyor musun, bu sadece süt, un, şeker değil. Bizim çocukluğumuzun kokusu bu. Anneannem, savaş sonrası yıllarda bile süt buldu mu muhallebi yapardı.”
Kerem kaşlarını kaldırdı. “Yani kalori değil de hatıra diyorsun?”
“Belki de hafızanın kalorisi daha ağırdır,” dedi Esra gülümseyerek.
Muhallebi, Osmanlı mutfağının en sade ama en derin tatlılarından biriydi. Saray aşçıları onu “sütlü helva” diye anarken, halk sofralarında bereketin simgesiydi. O yıllarda kalori değil, “rızkın bereketi” konuşulurdu. Yani bir kâse muhallebi sadece doyurmaz, aynı zamanda bir hikâyeyi taşırdı: sütü sağan köylüyü, unu öğüten değirmenciyi, ateşi yakan kadını…
---
Erkeklerin Hesabı, Kadınların Hatırası
Kerem, telefonundaki beslenme uygulamasına muhallebiyi kaydediyordu.
— “150 kalori, 3 gram protein, 25 gram karbonhidrat. Gayet dengeli.”
Esra güldü. “Senin için her şey bir tablo, bir plan. Benim içinse bir his.”
Aralarındaki fark, aslında toplumun yüzyıllardır süregelen iki bakış açısının minik bir yansımasıydı. Erkekler stratejik düşünür, çözüm arardı. Kadınlarsa ilişkisel bir dille anlam kurardı. Fakat o akşam ikisi de aynı tencerede buluşmuştu: biri rakamlarla, diğeri duygularla.
Sofraya oturduklarında Kerem kaşığı eline aldı.
— “Belki de kalori hesabı yapmadan yaşamak gerek bazen,” dedi.
Esra, “Belki de sadece dengede olmak yeterlidir,” diye karşılık verdi.
---
Bir Forumda Başlayan Diyalog
O gece Esra, bu anı paylaşmak için bir yemek forumuna girdi. Başlığını şöyle attı:
> “Bir kâse muhallebi kaç kalori eder? Yoksa kaç anı saklar?”
Yorumlar kısa sürede yağmaya başladı:
Mert1986: “Ben fitness yapıyorum, ama annemin muhallebisini reddedemem. Belki bazen kaloriden çok huzur lazım.”
Zehra_K: “Benim babaannem hastalandığında tek yiyebildiği şey muhallebi olmuştu. O yüzden bana çocukluğumu hatırlatıyor.”
NutriSelin (diyetisyen): “Tatlılar kaloriyle ölçülmez sadece. Muhallebi sütle yapıldığı için kalsiyum açısından da değerlidir. Abartılmadığı sürece sağlıklı bir seçenek sayılır.”
Esra o an fark etti: aslında bu başlık bir kalori tartışması değil, ortak bir hafıza paylaşımıydı. İnsanlar muhallebide kendi hikâyelerini buluyordu.
---
Toplumsal Açıdan: Tatlı, Suçluluk ve Denge
Günümüz toplumunda yiyecekler çoğu zaman ahlaki birer yargıya dönüşüyor. “Tatlı yedin, demek ki iradesizsin.” Oysa tarih boyunca tatlı, özellikle sütlü tatlılar, paylaşmanın ve huzurun sembolüydü.
Kadınlar yüzyıllar boyunca mutfağın hafızasını taşırken, erkekler o hafızayı düzenin parçası hâline getirmişti. Bu, bir çatışma değil; bir tamamlayıcılıktı. Esra ve Kerem’in muhallebisi, bu iki dünyanın birleşimiydi.
Bir yanda hesap, diğer yanda hissiyat.
Bir yanda kalori, diğer yanda kültür.
---
Bir Kaşıkta Zaman Yolculuğu
Ertesi sabah, Kerem işe gitmeden önce dolaptan kalan muhallebiyi aldı.
“Biliyor musun,” dedi, “bugün toplantıda stresli olursam, bu akşam bir kâse daha yeriz.”
Esra kahkahasını tutamadı. “O zaman stresin kalorisi muhallebiyle dengelenmiş olur.”
O an düşündü: belki de hayat, sadece dengeyi koruma sanatıdır. Kaloriler, duygular, anılar… Hepsi bir bütünü oluşturur.
Ve forumdaki son yorum, o gece başlığı özetliyordu:
> “Bir kâse muhallebi 150 kalori eder, ama kalbe dokunursa bin anıya bedeldir.”
---
Son Söz: Tatlıyı Ölçmek Değil, Hissetmek
Muhallebinin kalorisi ölçülebilir; ama bir tatlının ruhu, sayıların ötesindedir.
Bugün dijital diyet listelerinde belki bir sütlü tatlı kalori hanesine yazılıyor. Oysa tarih, kültür ve insan hikâyeleri bize başka bir şey söylüyor: Denge, sadece beslenmede değil, ilişkilerde de esastır.
Bir erkek çözüm ararken, bir kadın duygusal bağ kurarken, ikisi de aslında aynı gerçeğe hizmet eder: yaşamın tadını bulmak.
Belki de asıl soru şudur:
> “Bir tatlının kalorisi mi önemlidir, yoksa bir sofranın etrafında paylaşılan hikâye mi?”
Cevabı herkes kendi kaşığında bulur.